Giriş

Orijinalini görmek için tıklayınız : Ezan Okunurken Müzik Dinlemek Günah Mıdır


Nyks
23 Ağustos 2015, 17:30
Ezan, lügatte “bilmek ve bir şeyi bildirmek, ilan etmek, duyurmak” demektir.
Tevbe sûresinde:
“Haccın en büyük günü, Allah ve Resûlü’nden insanlara şunu ilan edin ki; Allah da, Resûlü de müşriklerden beridir…”
ayetinde “ezan” kelimesi bu manâda kullanılmıştır. Şer’î manâda ise ezan, farz namazlarının vaktini bildiren, nasla belirlenmiş belli lafızlardan müteşekkil bir semavî ilandır.
Mana ve muhtevası yönüyle ezan, hem tevhid, hem İslâm hem de namaz için bir çağrıdır. Yani ezan vasıtasıyla insanlar bir taraftan namaza çağrılırken; diğer taraftan İslâm’ın temel ilkelerini oluşturan esaslar da duyurulur. Allah’ın varlığı-birliği, ondan başka ilah olmadığı, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in O’nun elçisi olduğu ve asıl kurtuluşun Allah’a kullukta; hususiyle en cami kulluk namazda aranması gerektiği açıklanır. Diğer bir tabirle ezanda çok öz ifadelerle İslâm’ın itikat ve amele ait temel esasları özetlenmiştir. Bu yönüyle ezan, İslâm’ın temelidir. Mehmet Akif de, bu noktadan hareketle;
“Bu ezanlar ki şehadetleri, dinin temeli / Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli,” demiştir.
İşte Yüce Resûl, şeytanların ezan okunurken gösterdikleri bu tepkiyi şöyle ifade etmektedir:
“Namaz için ezan okunduğu zaman, sesli sesli yellenerek, şeytan ezanı duyamayacağı yere kadar uzaklaşır. Ezan bitince ise, tekrar geri gelir şeytan. Kamet getirmeye başlanınca yine kaçar. Kamet bitince tekrar geri dönüp, namazda kişi ile kalbinin arasına girip, vesvese atar. Şunu hatırla, bunu düşün vb. gibi aklında daha önce hiç olmayan şeylerle vesveseye vermeye başlar. Öyle ki buna kapılan kişi kaç rekat kıldığını bilmeyecek hale gelir.”5 ( Buhârî, Ezân 4, Amel fı’s-Salât 18, Sehv 6, Bed’ü’I-Halk 11; Müslim, Salât 19, Mesâ cid 83; Ebu Dâvud, Salât 31; Muvatta, Nidâ 6; Nesâi, Ezân 30)

Ezan şeâirdendir; yani İslâm’ın nişanıdır. Beldelerin şehadetidir. Kur’ân ve Kâbe gibi, namaz ve hac gibi... Şeâire ise sahip çıkmak ve saygı göstermek Kur’ân’ın bize bir emridir:
“…Kim Allah’ın şearini tazim ederse, şüphe yok ki bu kalplerin takvasındandır.” (Hac, 22/32)
Dolayısıyla Allah’ın şeâirine saygı göstermek, müminin kalbinde takva olduğunu gösterir. Kaldı ki ezan kelimesinin lügat manâlarından biri de “işitilen bir şeye kulak verip dinlemek,”19 yani, dikkatli dinlemek demektir. Kelimenin lügat anlamı da bizi şeâire karşı saygı ve dikkate davet etmektedir.
Peki ezan nasıl dinlenir? Ezana saygı nasıl gösterilir?
Bunu da dinimiz adına her şeyi kendisinden öğrendiğimiz, Rehber-i Ekmel Yüce Peygamberimiz (s.a.s.)'den öğreniyoruz. Zira Hak ve hakikate ondan daha derin bir saygı duyan yoktur. O, bu manâda da bir Rehber-i Ekberdir. İşte Efendimiz buyuruyor ki:
“Ezanı işittiğiniz zaman siz de müezzinin dediğini deyin.”20( Buhârî, Ezân 7; Müslim, Salât 10; Tirmizî, Salât 154; İbn Mâce, Ezân 4)
Resûlü Ekremin bu konudaki uygulamasını, Ümmü Habîbe validemiz şu şekilde anlatmaktadır: “Peygamber (s.a.s.), benim yanımda bulunduğu zaman, müezzinin ezan okuduğunu duydum. Müezzin sustuğu anda, onun söylediğini tekrar ederdi.
Hz. Ömer (ra)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte de bunun karşılığında cennet vaad edilmektedir:
“Resûlüllah (s.a.s.) buyurdular ki:
Müezzin, ‘Allahu ekber Allahu ekber’ deyince sizden kim samimiyetle, ‘Allahu ekber, Allahu ekber’ derse, sonra müezzin: ‘Eşhedu en lâ ilâhe illâllah’ deyince, ‘Eşhedu en lâ ilâhe illâllah’ derse; sonra müezzin: ‘Eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah’ deyince, ‘Eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah’ derse; sonra müezzin: ‘Hayye ale’s-salâh’ deyince ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ derse; sonra müezzin: ‘Hayye ale’l-felâh’ deyince, ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ derse; sonra müezzin: ‘Allahu ekber Allahu ekber’ deyince, ‘Allahu ekber Allahu ekber’ derse; sonra müezzin: ‘Lailâhe illâllah’ deyince ‘Lâilahe illâllah’ derse cennete girer.”22(Müslim, Salât 12; Ebu Dâvud, Salât 36)
Evet; bu ulvî hakikat, bu yüce sesler ve tekbirler karşısında Fahr-i Kâinat (s.a.s.), adeta hazır ola geçmemizi istemiştir. Bu yönüyle ezan, âdeta bir dikkat komutu gibidir. Ezanın ilk kelimesi olan “Allah…” lafzı duyulur duyulmaz, herkes kendini toparlayacaktır. Uygunsuz tutum, durum ve davranışlardan uzak duracaktır. Huzur ve huşu içinde sadece ezanı dinleyecektir. Konuşan Hak ve hakikattir, Hakk’a kulak verilecektir. Her şey susacak, ezan konuşacak, ezanla konuşulacaktır. Ezanlaşılacaktır.. Ezandan irfan ve iz’an alınacaktır. Bu manâda ezan bize, malâyâniyattan uzaklaşma uyarısı, bir temkin ve bir zikr-i daimî dersidir.
İşte Peygamberimiz (s.a.s.), ezanı duyar duymaz, kulak vermiş, gönlünü vermiş, duyduklarını tekrarla duâya durmuştur. Davete icabet ederek kulluğunu eda etmiştir. Sadece dilde kalmamış, dudaklarından eksik olmayan duâlarını, davet edilen yere icabetle de pekiştirmiştir. Gerçek manâda ezana saygı ve davete icabet de ancak budur.
Evet; ezan okunurken, kainatta en büyük hakikat konuşurken, herkes susmalı, her şey durmalı, herkes ve her şey tekbir ve şehadetlerle dolmalıdır. Bütün hamdler senalar sadece O’nadır, Tek “Bir”le beraber olmalıdır. Kur’ân okuyan bile okumasını kesip ezanı dinlemelidir. Selam veren selamı vermemeli, namaza durmak isteyen dahi, namaza kalkmamalıdır. Zira ezan, selamdır. Ezan duâdır. Ezan duâ ânıdır. Mü’min buna katılmalıdır. Ezan dikkattir, dikkat ânıdır. Herkes dikkatle onu takip etmelidir. Zira ezan, duâlara mutlaka cevap verildiği ganimet zamanıdır. Af için fırsat ânıdır. Mümin dikkat eder, takib ederse, sükût murakabesine dalar, gönlünün diliyle yalvarırsa kazanır.
İşte bu dikkat ve diriliş ânını kaçırmış olan çok şey kaçırmış olabilir. Resûlüllah (s.a.s.) buyuruyor ki:
“Şu beş şey için semanın kapıları açılır; Kur’ân okunduğu an, düşmanla karşılaşıldığı an, yağmur yağdığı an, mazlum duâ ettiği an ve ezan okunduğu an.”23
Kamet getirildiği zaman dilimi de böyle bir lütuf ânıdır.
“Ezan okunduğu an, semanın kapıları açılır ve duâlara icabet edilir. Kamet getirildiği anda ise hiçbir duâ reddolunmaz.”24 (Kenzu’l-Ummal, II, s. 108; Bu hadisin ilk kısmı Müsned’de, Cabir b. Abdullah’tan, ikinci kısmı ise Enes b. Malik’ten ayrı ayrı rivayet edilmektedir. bk. es-Saatî, el-Fet hu’r-rabbanî, III, s. 12-13.)