Giriş

Orijinalini görmek için tıklayınız : Ayaz – Kahraman TAZEOĞLU


Vesaire
12 Şubat 2015, 01:51
Ayaz vuruyor gözlerime. Bir peri masalından uyandırılmış mahmur ve asil
gözlerime…
Ayaz vuruyor yüreğime. Sıcak düşlerle büyütüp sonra gecenin koynuna
bıraktığım yüreğime…

Ayaz orta yerinde gecemin… Dilimin âr edip lâl olduğu anda dualarla andım adını. Kınından çıkarılmış bir kılıç gibi bedenim. Aşkımı kanatarak gelip dayandım bir ayaz vakti yürek kapına. Sen de kelâm yollarından duysan benisonra yürek zindanımı yıldızlarınla kuşatsan…

Ayazın orta yerinde bir atımlık nefesteyim. Yöneldim kapına; utangaç mahcup ve âşıkların cevelan ettiği gözlerine…

Kırık Mızrap var avuçlarımda; gönlümün en içli bestesini kazdım ‘Ay Yüzlüm’ sayfalarına. Ama ne sen varsın ne de Ay Yüzlüm. Bir ayrılığın zemherisinde kalbimin buhurundan çok uzak bir mevsimdeyim. Ağıt değil bu. Söylendim yüreğim yettiğince dilim döndüğünce… Hasretine ayaz vurdu en derinden…
Destanını okudum dünyanın dört bir yanında. Ebem kuşağında yedi renginde yetmiş bin diyarda… Ananın ak sütü gibi katıksız akıttığın gözyaşlarında gördüm ışıltısını destanının. Kalbimin kıyısına vuruyor gözyaşların.
İse pasa bulandı gönül kâbem şimdi. Saldım şehrin kucağına kendimi mesken tuttum kaldırımları… Sevgililer Sevgilisi’ne en yakın ateş içinde yüreğin… Sıladasın… Dönüşe kapıları kapattın; mesafeler kahredici kalem sürgüne düştü nâmeler hep boynu bükük…
Dön artık! Ya bir ayaz gecesinde gittiğin gibi ya da dillenen sevda sözlerinle sız yüreğime. Buzlandı yüreğimgözyaşlarımın sesi kısıldı. Bir başkayım gecenin hitama ermeyen ayazında… Vuslat rüzgârları beklerken her seferinde ağıt yaktı güllerim. Oysa nice güller var Sevgiliyağmurunda ıslanmayı bekleyen…
Fırtınalar kopuyor feryâdfigan her yerde. Soğuk rüzgârlar kırıyor belimi. Hele bir de öksüz yetim boynu bükük kalışlarım yok mu? Dönüp ıslatamıyorum titrek kalpleri. Ah bir de memleketin soğuk nefesini… Bilirsin bu hallerigariplerin aşkını ve yapayalnız mahzun gönülleri…
Ümitvarım Efendim ayazında gecemin… Dönüşünü muştulayacak sabahların sıcağında… Kabul edilecek aziz dualarla… Biliyorum döneceksin şu gariplerin yurduna. Yağmurunda ıslanmaya az kaldı ve belki de vefasızlığımı bağışladığında. İşte o zaman salarım kendimi ayaz vurmuş toprağın bağrına…
Bu sana seslenişim Efendim! Bu sadece benim değilbelki de hepimizin seslenişi… Okyanusları aşan Târık gibiya da ‘hasret’ deyip yüreği dağlanan Üveys gibi olmak istedim. Lâkin ne okyanusta bir katre olabildim ne de yüreğim dağlandı. Adını başlarına taç yapan muhabbet erlerinin gözyaşlarıyla yetindim. Yolunu kaybetmiş bir yaprağın rüzgârla dansı gibi Mevlâna’nın eteğine sarıldım. Sarıldım da içimi yakan çöl ateşine bir yudum su bulamadım. Şems’i imdada çağırırken ‘Gül’ ağladı halimegülden utandım. Ümit çağımın en güzide yıllarında duygu ve düşüncelerimin en çalkantılı döneminde bana beklemeyi öğrettin…
Kirlenen düşlerimize Yokluğunda hârlanan bu yürek ateşine Çöle dönen ömrümüze Hepimize
Bir yağmur taneciği ile gel Efendim! Ya bir ayaz gecesi gittiğin gibi Ya da ait olduğun yere: kaleminle sız yüreğimize…