PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Genç Kalemler & Şiirleri


Vesaire
20 Şubat 2015, 16:04
Dûrefşan

. . .
Şimdilerde gönlüm cân yeşili bir vaha,
Sana dair rahmet yağmurları iniyor gönlüme ince ince…
Bereketleniyor gönlüm,
Bereketleniyor ömrüm,
Bereketleniyor sevdam…
. . .

Mefkûre Malhun KESKİN

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:04
Bir Yolu Olmalı

İnce bir yel dokunsa dağlanan şu b/ağrıma
Geride bıraktığın sana dair ne varsa
Her zerremden silip atsa
Kimin esiridir ki yürek
En derininden bir vefasıza bağlıysa?
Kendi ciğerimden sürgün edilmiş nefesimle
Yaşamak yokluğunu soluk soluğa
Bilmediğini anlayamazsın ölmekten daha zor anla
Ya nedir
Şu damarlarımda sana dolaşan çoşkun kan?
Sevmenin
Tılsımı kaç papatya?
Kaç bez bağlanan bir ağaça?
Ah ömrümün hebası
Geçip gidiyorsun
Yüzümün ıslağında ki damlada
Avuçlarımda ki her duada
Hangi dünün kiriydik ki
Böyle günah kaldık birbirimize
Hiç bir yağmurda arınamadık
Yenildik her savaşta
Kaderimizin o değişmez yazgısında
Kara’nın hangi tonuyduk?
Birbirimize neden ağırdık bu kadar?
Neden ayrı neden ağrıydık artık

Boşluğun altı neresidir üstü neresi?
Hangi harf hangi mısra en iyi anlatır yokluğu?
Kaç köşelidir bu acı ?
Kalabalığın içinde yalnızlık dedikleri neresidir?
Yürek secde etmezse aşk dedikleri nedir?
Kör bir çoçuk nasıl tanır annesini?
Bir gül goncası
Nerden bilir açmanın vakti geldiğini
Nereden alır
Buram buram insanın içine işleyen kokusunu?

Neden geceleri bana harf harf düşer bu delilik?

Ah bir anlasan
Gelmeyeceğini bilmek bile son bir umuttur
Yalvarırım
Gel demiyorum bak sana
Gelme
Gelme de bana seni unuttur

Bir çıkar yolu olmalı
Yoksa nasıl taşıyacak bu küçüçük yürek bunca acıyı?

Şahin SEVİM

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:06
Adem ile Havva

Bir yokmuuuuş, bir varmışşşş.
Varlıklar yokluğundan,
yokluksa varlığından bir haber…
Öyle ki,
belirsiz bir zamanın z/amansızlığında
ilahi bir emir d/okunmuş toprağa
”kûn!..”
………
ol, demiş yaradan
ben sizin bilmediklerinizi bilirim, demiş
ve âdem’e ruhundan üflemiş
ve ona nesnelerin isimlerini öğretmiş
hadi demiş,secde edin âdem’e
o ayak diremiş
onu topraktan, beni ise ateşten yarattın
ben ondan üstünüm demiş
görünenden öte sen’i/cc görmemiş
zahire takılıp, mânâyı bilmemiş
arsızlığına sen’i/cc sebep eylemiş
beni sen azdırdın demiş.
ve lanetlenmiş…
âdemse, yaratılmışlığın verdiği hayretle olanları izlemiş
………..
karanlığın hikayesi burada bitmemiş
ki her şey tezadı ile daimmiş
cennet, aydınlıklar yurdu
cennet, kalbi aydın olanların yurdu…
………….
âdem’in kaburga kemiğinde bir sızı
ve ol demiş alemlerin rabbı
ol… ey âdem’in havva’sı…
……….
cennet’te âdem’e havva eşlik etmiş
havva âdem için cennetlerden bir cennetmiş
ve allah âdem’e seslenmiş
ey âdem! sen ve eşin cennette oturun,
dilediğiniz yerden yiyin ama şu ağaca yaklaşmayın.
yoksa ikiniz de zalimlerden olursunuz.
imtihan düşmüş cennet’e
imtihan düşmüş havva ve âdem’e…
ve şeytan’ın vesvesesiyle
ben size öğüt verenlerdenim deyince
yasak elmaya uzanmış eller
cennet titremiş
yapraklarla kapanmayı denemiş havva
yapraklarla kapanmayı denemiş âdem…
ve yine alemlerin rabbı seslenmiş
"ben size bu ağacı yasaklamadım mı?
ben size, şeytan sizin için açık bir düşmandır demedim mi?"
âdem pişmanlık denizinde,
havva’sı ile birlikte…
ve seslenmiş kelimelerin sahibi
bana öğrettiklerinle rabbim, demiş,
ki o’nun öğrettiğinden başkasını da bilmezmiş
sonra niyaz etmiş
"ey rabbimiz, nefsimize zulmettik.
eğer bizi affetmez, bize acımazsan
elbette ki hüsrana uğrayanlardan olacağız…”
ve
âdem âdemliğini yapmış, iblis ise iblisliğini
biri suçu nefsinde bulmuş, diğeriyse rabbinde….
ve akabinde
iblis ve insan, düşman olarak inmiş yeryüzüne…

Kübra BÜLBÜL

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:07
Niye Doğdun Bebek

Niye doğdun bebek, niye doğdun söylesene
Gam yükümü çekmeye, dert yükümü çekmeye geliyorsun dünyaya.
Dünya zalim, dünya hain, dünya yalan.
. . .

Nihat HANOĞLU

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:08
Bırak

Günler geçer, haftalar, aylar
Birbirini kovalayan mevsimler peşpeşe,
Alışmamız beklemeden.
Etrafa saçılan hüzün çekirdekleri
Yaz kış demeden dallanıp budaklanır.

Anlamaz güneşin doğuşunu ne kadar çok izlemek istediğini
Anlamaz gökyüzünden yağmur sularının yüzüne
seke seke değerken ne kadar mutlu olduğunu
Hayat kısadır ertelenmeyi beklemeyecek kadar kısa.
Hangi kelebek iki mevsimi yaşayabildi ki ?
Hangi fani kara toprağa girmeyecek ?

Bırak nasıl diliyorsa hayatı öyle yaşasın
Havanın o mis kokusunu ciğerlerine
Nasıl dolduracaksa öyle doldursun
Herkes bir gün herşeyin farkına
Nasıl vardıysa o da öyle varsın.

Ervanur BAYRAM

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:08
Gönderilmemiş Mektuplar I

Şehrin son ışıkları da söndü.
Kaç zamandır şehrin gürültüsü de yok.
Kalabalık desen;
Zaten kimse kalmadı bu trende.
Bir ben,
Bir sessiz ve derin gece
Bir de içimi kavuran o tek hece…
Eskiden kalma birkaç yürek ağrısı,
Ve yavru bir kedinin umutsuz çağrısı
Bir de şairin dediği gibi;
Serseri kaldırımlar diyeceğim
Ama çıkmaya mecalim yok böyle bir başımayken.

Her kaldırım senle dolu,
Her taşında,her karışında senli anılar.
Aslına bakarsan bu evde senle dolu
Hiç gelmedin ama ev sana alışık
Bu oda,
Bu duvarlar, gıcırdayan kapılar,
Yarı açık, kapanmayan pencereler,
Duvardaki boydan boya çatlaklar
Hatta şu uyuyan masum insanlar bile sana alışık.

Her ne kadar gözlerimden okunacaksın diye;
Bakışlarımı sakınsam da
Her kes fakındaydı;
Kendilerine yabancı bir varlığın içimde büyüdüğünün…
Çok konuşuldun,
Çok düşünüldün, düşlendin bu köhne evde.

Her sigaranın dumanıyla sindin duvarlara,
Perdelere ve her yere.
Uzun zaman; dilimden sakınsam da, gözümden taştın;
İçime sığmadın.
Ve neticede taştın benden;
Gözümden,
Dilimden,
Elimden ….
Her yerimden ve her yerden taştın.

Volkandım sanki
İçime sığdıramadım seni, patladım
Olmadık yerlerde ve olmadık yerlere.
Artık sadece içimde yaşadığım bir sır olmaktan çıktın.

Bir zamanlar kendi sınırlarımızda özgürdük ama biz bize…
Şimdi yoksun
Ama sensiz; özgürce yaşıyorum seni.
Konuşamasam da,
Dokunamasam da
Sevilmesem de konuşuyorum,
Dokunuyorum,
Seviyorum
Hem de şuursuzca,
Hayâsızca
Özgürce adını en olmadık duvarlara
Gözyaşımla yazdım sen giderken.

Bir zamanlar dokunmaya bile çekindiğim kapıları
Artık sana açıyorum.
Gözlerimde isimsiz bir kahraman olarak yansımıyorsun gözlere.
Artık her göz gözlerimde seni görüyor.

Hakkım yok biliyorum,
Artık anlamı da yok,
Karşılığı da
Hatta mantığı da yok ama;
Seni seviyorum.
Bil istedim….

Mehmet Emin ERYAZGAN

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:09
Keşke

Keşke böyle kalsaydın !!!
Sana gelmek pahalı değil sadece zor ve meşakkatli olsaydı.
Ayaklarımız şişseydi de yüreğimizin şişi inseydi.
Sana gelip de etrafına kurulan o iğrenç rant şehrinden yüreği kabarmayan,
rahatsız olmayan bir mümin varmıdır acaba?
(Hemen memleketi arayıp tabelasının başına hacı koyduranlar hariç)
Böyle sade kalsaydın, böyle sakin ve dingin,
etrafında kurulmuş rant şehirleri değil de, taş toprak olsaydı.
Sana en yakın ve en pahalı gavur otellerinin pencerelerinde nescafe içerken değil de,
sana en yakın soğuk bir taşın üstünde oturup laflasaydık seninle.
Taşın soğukluğunu unutturacak sıcak sohbetinle…
Bilal’i anlatsaydın bana, aslında o insanları bambaşka bir şeye çağırmıştı,
Hayyal el felah derken başkaydı söylediği deseydin.
Senin içindeki putları kıran nebiyi anlatsaydın bana.
Ahh kabe, ahh o kutlu ev.
Eminin anlatırken kelimeler düğümlenecek boğazına,,,
Müşriklerin yaptığı ve taptığı o putlar sendeyken,
bu kadar rahatsız değilsindir herhalde, bu kadar yaralamamışdır seni,
Müslümanım diyenlerin etrafında kurduğu koca put şehri…
Çok üzgünsün biliyorum ama birşey yapamıyorum.
Ebabil olup talan etmek geliyor içimden etrafındaki açları çağın ebrehelerini,
ama yapamıyorum…
Allah biliyor ya etrafındaki o iğrenç rant şehri, sana olan özlemimi köreltiyor.
Çünkü sen benim hayalimde bambaşkasın.
Rabbim nasip ederde gelirsem topraklarına,
Hira’dan bakmak istiyorum sana, tabi görebilirsem yüksek putlardan seni.
Hira’dan bakışıp ağlaşmak istiyorum için için seninle…
Ama sen gene de üzülme Rabbin seni korudu ve korurda.
Hesabını sormazmı sanırsın sana bu eziyeti yapanlara…
Seviyorum bu halini ey kutlu ev, bu sade ve bu sıcak çehreni …

Harun CAN

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:10
Seni Yaşamak

Seni anlatmak istiyorum herkeze.
Yolda tanımadığım birini durdurup ona senden bahsetmek,
Herkese seni anlatmak istiyorum.
Her şiirimde senden bahsetmek, her dörtlükte her dizede, her mısrada,
Her kelimede seni anlatmak istiyorum.
Şiir şiir yazmak istiyorum seni.
Kalemi elime aldığımda seni hissetmek her cümlede, her hatrfe seni görmek istiyorum.
Senden başka kimseyi düşünmek istemiyorum.
Beynimin aklımın her köşesini sen doldur.
Herşeye rağmen yüreğimde sen ol istiyorum.
Delirircesine mutlu olmak, yalınayak dışarıda koşmak,
Dlime bir şarkı dolayıp seni söylemek,
Kuşlara böceklere çiçeklere senden bahsetmek,
Hava yerine içime seni doldurmak istiyorum.
Söylesene çokmu şey istiyorum…
. . .

Esra KINAY

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:11
Elveda Sevdiğimin Sevdiği Şehir

Elveda kırmızı bulutlar
Elektrik direklerine yuvalanmış
Sahipsiz kuşlar
Ve elveda
Sevildiğini bilmeyen sevgili
Umarsız ve tutarsız kadın
Sana da elveda

İşte gidiyorum
Uğruna ölecek kadar sevdiğim;
Seni
Ve hiç sevemediğim
Bu çirkef şehri
Ve günahlarımızla kirlettiğimiz,
Tenha caddeleri,
Ve baktığım her yerde gülümseyen hayalini
Ve sana benzeyen herkesi
Bir de kendimi
Terk edip gidiyorum

İşte gidiyorum
Ardıma bakmadan değil
Önümü görmeden
Ve nereye gideceğimi bilmeden
Elveda sevdiğimin sevdiği şehir
Elveda taş duvarlar
Otobanlar ve tramvaylar
Sana da elveda kirli deniz
Elveda
Evde kalmış kızlar
Size de elveda
Ve
Sana da elveda taş kalpli sevgili
Elveda…

Mehmet Emin ERYAZGAN

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:11
Hayat

Hayat, dur durak bilmez,
Koşturarak gider.
Ve bıçağın ucuyla yontar,
Kemiklerimiz sızlasa da.
Yenilenir, değişir.
Bazen baharda açan bir çiçek gibi
Duru sade ve huzurlu…
Bazen kışın bacalardan çıkan duman gibi
Keskin, kasvetli ve siyah…
Ağacın karmaşık dalları arasındaki
Kendini gizleyen cırcır böcekleri kadar,
Gizlenmiş, bir o kadar da
Ben buradayım diye bağıran,
Dibine kadar gelsek de fark edemediğimiz,
Ve her şey son bulunca farkına vardığımız,
Bazen de farkında olup hissettirmediğimiz
Bir yaşamın ortasındayız.
Gün geçtikçe artıyor hüzün ve sevincimiz,
Hazmetmek, sabretmek güçleşiyor.
Gözlerden akan mutluluk ve hüzün yaşları,
Sel olup serpiliyor yavaş yavaş yangınlara.
Şimdi yüreğim ne diyor?
Duygularımı koyacak mıyım
Hayatın hileli terazisine,
Yoksa hesapsız kitapsız dönecek miyim
Başladığım yere?

Ervanur BAYRAM

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:12
Elveda Sevdiğimin Sevdiği Şehir

Elveda kırmızı bulutlar
Elektrik direklerine yuvalanmış
Sahipsiz kuşlar
Ve elveda
Sevildiğini bilmeyen sevgili
Umarsız ve tutarsız kadın
Sana da elveda

İşte gidiyorum
Uğruna ölecek kadar sevdiğim;
Seni
Ve hiç sevemediğim
Bu çirkef şehri
Ve günahlarımızla kirlettiğimiz,
Tenha caddeleri,
Ve baktığım her yerde gülümseyen hayalini
Ve sana benzeyen herkesi
Bir de kendimi
Terk edip gidiyorum

İşte gidiyorum
Ardıma bakmadan değil
Önümü görmeden
Ve nereye gideceğimi bilmeden
Elveda sevdiğimin sevdiği şehir
Elveda taş duvarlar
Otobanlar ve tramvaylar
Sana da elveda kirli deniz
Elveda
Evde kalmış kızlar
Size de elveda
Ve
Sana da elveda taş kalpli sevgili
Elveda…

Mehmet Emin ERYAZGAN

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:13
Yokluğunu Saklıyorum Kirli Elbiselerde

Gözyaşı yemiş yüreğimin ışığı ıslanıyor
İçime dolan denizin yorgun dalgalarında
Sensizlik sessizliğim olmuş
Hayatın tükenişi gibi.
Varlığım ne de anlamsızmış yokluğunda.

Bir umut sesi çırpınışta içimde
İçim sığmıyor bedenime

Gezegenimizin yedi kat derinlerinde
Deprem gibi çalkalanma içimde ne olur

Ölüm orucuna durmuş dünyanın rengi
Anlamsız yaşamın anlamlarında saklı gülüşlerin

Sana dolmuş gözlerimin çukurları
Hasretin gözlerimde ağlayınca
Arş-ı alayı titretti
Cennetten melekleri inletti
Duaları ağladı bedduaları güldürdü

İçimde cehennemden kaçan
Çığlıkların feryadısın
Dokununca tenine ateş oluyor avuçlarım
Varlığım ne de anlamsızmış yokluğunda.

Bir hayat çırpınışta içimde
İçim sığmıyor bedenime
Yokluğunu saklıyorum
İki kirli elbisede
Ve iki saklı kelimede
Seni sevdiğimi haykırıyorum.

Sevdanın yelleri saçların gibi savrulur
Ülkemin kuzey ruzgarlarında
Beyaz güle sarılır sevmelerim
Aşkı anlatır kimsesizlerin yolculuklarında

Artık içimde sabahı bekleyen bir gece yok
Geceye gebe kalmış günlerin
Gözyaşında ağlıyorum seni
Ağlarken seni anmak
Arş-ı alayı titretiyor

Gecenin karanlığı esmer sevdaya düşüyor
Esmerleşiyor içimde aşk
İçim sığmıyor bedenime
Bedenim sığmıyor dünyaya

Yokluğunu saklıyorum kirli elbiselerde
Varlığını yüreğimle beyaz kefene

Demem o ki sevgili
Uykusuz bir sabahtır
Ülkemde sana uyanmak
Ve anlamı olmayan
Bir bakıştır yaşamak.

Hasan Selçuk BİRDAL

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:14
Kara Gözlüm Sevdam

Kara gözlüm, sevdam benim
Gözlerim gözlerine değdiğinde,
Gönlümün toprağına sevdan düştü.
Tam oracıkta bir ağaç filizlendi.
Yaprak açtı, meyve verdi.
Yer ettikçe yüreğimde, ruhuma battı.
Anlatsam derdimi,
Anlar mısın beni ?
Hangi kelime, hangi lisan ile anlatılır
bu duyguları.
Dokunsam yanarım,
Dokunmasam ölürüm sana
Kökleri damarıdır çünkü
kalbimin.
Gündüzlerimde sen vardın.
Artık gecelerimden çalıyorsun.
Kafamı koyduğum zaman yastığa,
Hayaller kuruyorum içinde seninde olduğun
Dalıyorum,
Daldıkça boğuluyor,
Boğuldukça
Senden sana kaçıyor,
Senden sana sığınıyorum.
Aradığım o ellere,
Beni çekip kurtarması için,
Aradığım o ellere,
o sıcak, tatlı , yarına umutla baktığım
hayallere sımsıkı sarılıyorum.
sımsıkı sarılıyorum o hayallere
Sözüm biter düğümlenir boğazda
Artık olgunlaşır duygular.
Yazmaz oldu kalem,
Anlatmaz oldu cümleler.
İşte büyük gün geldi çattı.
İşte o büyük gün geldi çattı.
Zaman mekan aşılmaz oldu.
Zaman ,
Mekan,
aşılmaz oldu.
Sondan önceki gün sonum oldu.
Ne olduysa işte o gün oldu.
Başlangıcı olmayanın sonu da yoktur.
Bu şiirin sonu da daha yazılmadı.
Dedim ya
Ne olduysa işte o gün oldu
Gözlerim gözlerine değdiği zaman
işte o zaman
sonum oldu
işte o zaman

Harun YILMAZ

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:14
İnsanlar var ki pişmanlık içerisinde
Göğsüne mızrak girmişcesine acı dolu,
Harap düşmüş, bir çare,
Avare olmuş acısından, beti benzi atmış şaşkınlığından,

İnsanlar var ki ölümüne masum,
Rengini denizden alan ve güneşin ışıltısıyla parlayan
Kocaman gözleriyle gülümseyen
Deli olmuş sevincinden.

İnsanlar var ki tahriş olmuş yürekleri,
Aşındırıcı hayatın kenarında törpülenmiş misali,
Ellerinin arasından kayıp giden hayatın seyircisi olduğu,
her damlası acımasız olan günleri
yaprak yaprak geçen,
Hayatın rüzgarına göre şekil alan insan,

Sen ki neredeysen, nasılsan, ne düşünüyorsan,
hangi durumdaysan dışlama kendini, soyutlama.
Hiç dikensiz gül gördün mü ?
Hiç hatasız kul gördün mü?

Gel, gel de üzerindeki gölgeler kalksın,
Işık bulsun yüzün, kederle yıkanmış yaraların can bulsun,
Hayat dolsun, gel gel
Vakit çok geç olmadan gell

Ervanur BAYRAM

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:15
Gözlerinin mavisi mi karıştı denize
Baktıkça doyamıyorum
Baktıkça huzur buluyorum
Dalgaları kalbime kalbime vuruyor
Sana karışıyorum

Soğuk sularında yanıyorum
İçimde sen olunca yanmayı da seviyorum
Yanımda olmasan da,varlığını seviyorum
Bedenin yok belki ama
Ruhunu içimde taşıyorum

Şiir değil seni yazıyorum
Yazdığım her satırda seni yaşıyorum
Harf harf işliyorum gönlüme
Gönlümü gönlüne,ömrümü ömrüne adıyorum

Nereye baksam seni görüyorum
İçtiğim çayda bile sana demleniyorum
Şeker atmıyorum içine,gülüşünü katıyorum
Mutluluğum…
Seni seviyorum

Sedanur KARAASLAN

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:16
Sevdam

yağmurlara yolladım ben bu sevdayı
damla damla yağsınlar yüreğine diye
sırılsıklam Aşk’a doyalım diye

rüzgarlara yolladım ben bu sevdayı
buram buram essin içine
hücrelerinde dolanayım diye

topraklara ektim ben bu sevdayı
yeşersin çiçeklensin kurak topraklarımız diye
açsın baharımızın en güzel çiçekleri
sarsın etrafı sadece ikimizin alabildiği papatya kokuları

dolansın ellerim ellerine
baksam huzur bulduğum o mavi gözlerine
kaybolsam, sen olsam, senden öte yok olsam
Sevdam

Sedanur KARAASLAN

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:17
İkindi vakti,
Bir acının kahramanıydık;
Ben,sen bir amca ve susuz kuş.
Yanımda bir amca.
"Evlat" dedi,
"Gel otur
Kimi bekliyorsan gelir birazdan "
Tıpkı dedem gibi.
Sakalların ardına gizlense de yanaklarındaki kırışıklar,
Dudaklarını esir almış yıpratan yıllar.
Kırış kırış dudaklardan süzülen kelamlar,
Pili bitmek üzere olan bir oyuncak kadar ağır ve ahenkli.
"Gelir " dedi ya,
Bir umutla bekledim seni o bankta,
Amcanın yanında,
Heyecan fırtınasında yerden yere sürüklenen buğday yüreğimle.
"Gelir" dedi ya o amca;
Bilsen nasıl bekledim seni.
Bilseydin gelirdin.
Avuçlarıma bırakırdın laleleri,
Sarılırdın.
Ve birden kokunu mahremimde ziyan ederdin.
Zerren düşerdi zerreme.
Gelseydin

Gelseydin,
O amca seni torununa benzetirdi.
Dudakların varırdı amcanın karanfil kokan eline.
Gülüşün varınca amcanın kulaklarına,
Duasında senide korurdu şer’den.
Herkesin beklediği geldi sırayla;
Alnının secdeye varmasını bekleyen amcaya bir ezan sesi,
Duası kabul olan bir hastanın kalbine bir şifa,
Yeni doğan bebek kadar masum kızın sevdiğinden beklediği telefon.
Bir başıma kalıp o bankta;
Bekledim seni,
Bir özlemle bin umutla.
Sen gelmedin.
Ben bekledikçe seni,
Sende gelmedin.
Beklemeseydim seni;
Gelir miydin ?

Meydanın ortasında küçücük bir havuz;
Kuşlar desen cıvıl cıvıl etrafında.
Fotoğraf çektirmeye merakta tonlarca sahte insan.
Lakin sevidğim
Bir kuş vardı ki ;
Oda bekliyordu seni,
Benim beklediğim gibi.
Belki de günler önce su verdiğin,
Ellerinin bereketini sunduğun bir kuştu zannımca.
Ne yaptıysam da içmedi,
Ne suyumdan ne havuzdan.
Seni bekledi "ben" gibi,
Güneşe meydan okurcasına,
Eriyip gidiyordu gözlerindeki fer.
Akmasada gözünden yaşlar;
Tüyleri darmadağın.
Sen yoksun ya;
Gelmiyorsun ya,
Ne su içer o kuş,
Nede beklemekten usanır.
Ey benim hüzün kokan sevdiğim !
Benim için gelmesen de,
Bereketinle hayat verdiğin kuş için gel.
Öldürme kahrından minik yüreği
Seni bekleyen bir "bana" değil de,
Kahrını taşıyan bir kuşa gel.
Gelmesende bana beklerim seni
Öyle içten,sessiz sedasız.
Gelmeyişini affederim de,
Kahrını taşıyan o kuş ölmesin.

Bir veda vakti
Artık acının tek kahramanı ben.
Yol alınca şehrinden akşam üstü,
Bir hoşçakal bekledim senden.
Otobusün icinde ben,
Otobüs camında donuk bakışlarım.
Hani bir ihtimal gelirsin de,
"Dur gitme" dersin ya.
Neyse sevdiğim,
Otobüs yol almaya başladı;
Bir hoşçakal demeye bile gelmedin.
Bir anlamı yok gelmenin,
Feryat figan bağırsan da artık;
Çıkışımı vermişim o şehirden.
Çığlığını duyamam…
Neyse yüreği manolya kokan sevdiğim;
Şehrini terkettim,
Hoşçakal.

Doğuş BULUT

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:17
Bilmem hatırlar mısın,gözlerinin ruhumu sıkıştırdığı "o" ilk ser/ab-ı?
Yatac/ak toprak parçası bulamayınca, ruhların Sema’da asılı kalışı!
Kesilir ümitler dünyadan, bu hal üzere bir müddet baş aşağı.
Kalmayınca vakit sıyırır ruhu, bedenin apansız ve arsız telaşı…

Yine de sevdim Celladın hükmederek ruhuma ilk dokunuşunu…
Dünya üzerinde görmedim böylesi asil ve muzaffer duruşu…
Bu "haz" firdevs tezahürü, müteşabih bir an’ın soluksuz çoşkusu…
Sultan Süleyman’ın dergahındaki karıncanın dahi yoktur kuşkusu…

İcazet yok! Ruhu terkedip giden meczup bedene Asr-ı Saadette!
Nefsi ney’le meşgul ise, yine onunla beraber olacak Hakikatte!
Sanmaki vazgeçecek muhabbetten, gözü riya’sız hep firkatte!
Bu dem üzere "nihavend" sürecek ömr-ü zelil, daimi kesrette!

Nasıl da alışmış ruhu hemeyâna, sanki asırların tanışıklığı…
İki YOK’luk hasılı cemre’nin, YOK’luk uğruna barışıklığı…
Kendinden geçen, lakin yekdiğerinden "asla" geçmeyen adaklığı!
Son bulacak esaret mahşerde, ebediyete intikal sanıklığı!…

Hakkımdır, göz koymasın kimse, alacağım alnımın akıyla…
Hilkat’in kanunları mübecceldir, dönmüyor dünya çarkıyla…
Kimbilir sürgün’ün hangi "yas" günü, sadece meridyen farkıyla…
K/öz K/öze uzanıp musallaya, Aşk’la kavuşacağız Rahman’a!…

Leyla ARSAL

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:18
Benim Köyüm

Baharda şenlenir bağı, bahçesi
Kokusu başkadır benim köyümün
Unutturur adama gamı, kederi
Havası başkadır benim köyümün

Akşam olur herkes döner evine
Can kurban inan ki benim köyüme
Gülabi’nin torunları derler bizlere
Özü başkadır benim köyümün

Yeşil yeşil meşeleri var dağında
Meyve ağaçları çiçek açar bağında
Her çeşit otlar yeşerir toprağında
Yeşili başkadır benim köyümün

Köyümün kenarından akar çayı
Kıvrım kıvrım dolanır sular tarlayı
Unuttum sanma orda olmayı
Dostluğu başkadır benim köyümün

Yaz gelince çıkarlar yaylaya
Gurbetçiler hasretle döner sılaya
Benden selam olsun Aziz Ağa’ya
Sevgisi başkadır benim köyümün

İbrahim SEVİNDİK

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:19
Bende Bilirdim Gitmeyi..

Beş kuruş parayada gerek kalmadan hemde
adımlarımı sayarak ellerim cebimde
öyle giderdim..

yazdığım her şiir sana çıkıyor.
okuduğum kitaplardaki satır başları. altını çizdiğim cümleler
inanmicaksın belki kitabın adıyla ve yazarıyla seninki aynı..

dedimya bende bilirdim gitmeyi.
bir çayın demine bırakıyorum simdi senden kalanları.
sigaramın dumanı.
dinlediğim her şarkı.
içtiğim çay.
içine tükürdüğüm bu içimdeki sancı..

ne değişti mesela ?
numaran ve ben hariç ..

adın geçtiğinde amaan boşver deyip yumruğumu sıktığımıda bilirim ben..

hazan baharda diye anlatmıştı şairler.
ağustosa kar yağdı oysa bugün

tam nokta koyacaktım ki sana dair şiirime.
gözlerin geldi aklıma yine karaladım bişeyler işte..
susma..
bişey söyle
türlü bahaneler işde kandırdım de konuş.
bir yalanlık hatrım yokmu nazarında.
bitti de küfret vur kır ulan bardakları, yak bu şehri
niye varsın her şiirde ?
niye tüm şarkılar sana yazılmış ?
söyle…

dedimya ulan bende bilirdim gitmeyide . sana kıyamadım işde
hem düşündüm ki zahmet edip bavulunu toplamıs ve yorulmussun.
yani diyeceğim o ki terli terli terketme beni sevgilim.
hasta olursun..

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:22
Henüz Tanıyamadım Kendimi

Henüz başlamadım tökezlemeye,
Daha düşmeden başladım yürümeye,
En az kendimi tanıyorken,
Başka coğrafyalar, başka iklimler dursun durduğu yerde.

kendimi sunmalıyım aynalara.
Daha açmamışken gül fidanım,
başka güle dokunmak dursun durduğu yerde.

Bütün hayatlar sıkışmışken doğum ve ölüm tarihleri arasına,
Hangi hayatı yazsam, kimi yaşasam?
yine saat akşam.
Bir yerlerde sabah.
Ahlat’ta sabah,
Mardin’de sabah,
Süryani kilisesinde çan.
Aydın’da akşam,
Efelerde bir tedirginlik,
Bir büyük kısır döngü.

hayat örümcek ağı misali,
Tarihin nefesi kadar ağır bir örgü.
Osmanlı’dan kalma bir Levent,
Süleymaniye misali yanında yükselen mızrak.
Hafifçe eğilir Fatih’edoğru,
Fethe doğru.

Zaman nede akar mezar taşları üstünde.
Henüz tanımamışken kendimi,
Ötreli Elif ile dayanır zincirli kuyuya başım.

Neden koşturur böyle hilal-i ahmer?
tuz basmaya mı gelir yaraya?
dursun bakalım!
Ben uyuyorum zaman dehlizinde,
Ben uyuyorum yar kollarında.

Daha tanımadım kendimi.
anlatsın yüreğin beni bana.
Yüreğin Türbem olsun, gözlerin bahar sağnağı.
Yağmur damıt sandukama.

gecenin üçünde med-cezir, kamerden bulur yolunu.
Gelir bende bulanıklaşır sular, seller.
Henüz tanımamışken kendimi,
Yüzemem gözlerinin Girdabında.
yeniden bir türkü olsam dilinde,
Gül ile Hilale dokundur nağmeni,
Döndür başları Hu çeksin semazeni.
henüz tanımamışken kendimi
göremem ademi
Körolan ademoğlu,
Adem benim içimde.

daha tanımamışım kendimi,
Yine de yelken açmalıyım en siyahından.
Adriatikten, Rodostan, Cebelitarıktan, İstanbuldan.
Sonra en deli rüyalar fethetmeliyim.
Atımı haliçe sürüp,
Sahraya yağmurlar serpiştirmeliyim.
Lakin yavaş ilerlemeliyim.
Yeni tanımaya başlıyorum.

Elimde yanan anadolu lalesi,
Adı Köroğlu, adı Dadaloğlu, adı bilmem ne,
Adım türkülerde ki gözlerin,
adım cihada sarılan ecdad.
Pek çıkaramadım daha.
henüz tanıyamamışken kendimi,
Bu dünyaya yürütemem gemileri.
Adım okunmadan kulağıma,
Selam okunur Tuna boylarına.
Daha tanımadan kendimi,
hangi orduyla bastırırım içimde ki Umumi harpleri…

Uğur ORTAÇ

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:26
Baba Nasıl Sevilir Bilmedim Hiç

ben baba nasıl sevilir hiç bilmedim ortak.
doğduğumda beni ilk kucağına alan adamın.
büyüdükce yüzüne dokunduramadığım ellerinide göremedim.

hasret insanın yüreğinde olur derler.
yaşlandıkca yüreğine sığmaz saklarsın
içtiğin her kadehde dayanamaz bide üstüne çocuk gibi ağlarsın.
ben onuda beceremedim ortak.
ben baba eli nasıl öpülür onuda hiç bilmedim ortak.
bayramdan bayrama korkar çekinir kalırdım yerimde.
alışkanlıklar değişmez deiştirilemez demişti annem..
napayım.. benim babam.. onun babası.. ve onun babası..

ben babaya nasıl sarılır hiç bilmedim ortak. baba kokusu farklıdır bilirim
giydiği kazakları alır koklar çocuk halimle işde bu baba derdim.
ama gidip bunuda söyleyemedim.

yanlızlık adamı verem eder ortak..
kaldımı bir başına kendini yersin.
yağan yağmuru izler kendinden geçersin..

baba olmak zor zanaattir ortak. yoğurulup işlenmeden bilemessin.
çalısır çabalar onunla büyür gelişirsin.
sende baba olmaya çalısırken .
oğlunu babam diye seversin..

Umut AVCI

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:27
Kurban

Şehit Furkan Doğan’ın Hatırasına

Dokuz ay sürmüştü, övülmüş çilen
Sonrası uykusuz tekmil geceler
Kaç şafak sökmüştü, bebeğin kollarında
Sabırlıydın inadına
Canının yongasıydı Furkan
Ak sütünle büyüttün
Sendin benim ışığım, sendin kolum kanadım
Canım annem; gül bahçenin bahçıvanı
Sen hakkını helal et
Ve yiğit babam,
Sende helal et

Durmak olmaz bana
Duramam gayrı
Öptüm emektar ellerinizden

Fatih’in fetihteki yaşına gelmesem de
Destur verin annem babam gideyim bende
İşte gördünüz, görmektesiniz
Tutukluk yapmış vicdanı asrın
Dokunsam diyorum; umarım mümkündür dokunmak
Olur ya vazgeçer bu kör bakıştan
Sen ey dünya! Nedir bunca melânet?
Zalime bonkörsün, mazluma nankör
İnsaf kelimesini düştün mü lisanından?
Yetsin, yetiversin
Mazluma zalim yaftası vuran
Altın buzağıya kul olanın kurgusu
Küresel ve çapsız
O büyük yalan.

1948’den 2010’a,
Üryan otururmuş tahtında kral!
Gerçeği perdelemiş karanlık
Hatırını âlî tutmuş devletlu rical
Gözüm nuru annem babam söylemem gerek
-Ey dünya bilinsin ki hayâsızdır bu kral!

Durmak olmaz bana
Duramam gayrı
Öperim üstüme titreyen ellerinizden

Toplanmışlar bir limanda
Erdemli ağabeyler ve erdemli ablalar
Düş görüyorum sanki
İşte şehit sultan Hüdâvendigâr
Kalkmış Kosova’dan gemiye gelmiş
Kim mi var sırada? Caferi Tayyar
Omzunda kanatları; cennetin cemresidir

Durmak olmaz bana
Duramam gayrı
Nebi’nin Uhut’ta kırılan dişi
Ve Hamza’nın çiğnenen kalbidir; çağıran beni
Gel diyorlar bana, gel!
Çanakkale’den; kınalı eller, aslan yürekler

Davranmam gerek; kalkıyor gemi
Sıradan bir gemi değil; Mavi Marmara
Ensar’ın Yersrib’ten uzanan elidir o
Mâverâya, denize ve zamâna
Açlığa gıda, yaraya merhem
Şeref ve onur yüklüdür, utansın diye dünya
Olur ya utanırda, uyanır belki

Rotamız Gazze’dir
Vira bismillâh

Akdeniz deyiz
Kuyumcu vitrini gibi
Parlayıp duran yakamozlar üstünde
Süzülüyor gemiler
Gecedir, güvertede sesler var
Helikopterler, hücumbotlar ve onlarca asker
Saate baktım; şahâdete beş var
Nasibimi getiriyor belli ki nasipsizler
Bir koku alıyorum buraya ait değil,
Görmemiştir yaşayan, böylesine bahçeler
İşte orada, tarifi imkânsız güzellikte bir ırmak
Kıyısında gülümsüyor Ebûbekir ve Ömer

Durmak olmaz bana
Duramam gayrı
Öptüm, öperim ellerinizden
Anneler, babalar bütün ağabeyler

AbdurRahman ŞİMŞEK

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:28
Hükümsüzdür

Ben Adem oğlu fâni

Suyu asanı
Sözü havaya yazanı görmediği sürece
Size hürmetim Hak’tan ötürü

Kalem tutan ele
Kelam tüten dillere Bismillah

Siz duymak istediklerinizi duyacak
Sevmek istediklerinizi seveceksiniz
Ötesi us’unuzun yetemediğidir
Kırık kalemimin döndüğünce
Söz üstüne
Kurşun geçmez demire ve onu indirene
İndirip eritene Yemin olsun!
Ve onu delen göze
Yetim hakkı üstündeki göze
Ve ben yetimin
bir tek saçından mesul kul
Havva kızlarına zina eden göze
Ve iffetini geceye satana
Doğruyu çatal dilinde bölene
Garibin fukaralığını ifşa edene
Günahın şehvetinde sürünene
Sözüm sizedir
Acırım kendime
Gözünüze bürünen sadece karanlıktır
Size hürmetim Hak’tandır
Acıdığım acizliğimedir
Sorulacaktır kulun kuldan hakkı
Halden anlamaz
Hal bilmeze
Kalem kelam hak getire
Yezidin halı
Teraziye kona
Sur üflendiğinde
Döndürülmeden evveli
Şüphelidir tövbeleri
Okusa da kitabı Ceddine
Ceddim ki Hak’kı bilmiş
Kök söktürmüş yedi düvele
Yedi kat gökyüzü
Yedi kat yerin dibi
Ucunda şahadetin
Dar gelmiş Uhud
Dar gelmiş Çanakkale
Şehadetin ucunda
Bıyığı terlemeden
Çağları yere sermiş
Dünyayı yay gibi germiş
Esirini ata bindirip yaya yürümüş
Bedrin aslanları pek şanlı
Ve bu fani O şana kul ola
Ve şanlı idi diyen şairin ellerini alnıma koya
Ve dolunayı ikiye bölen son Elçiye
Nurdan Yaratılmış
Muhammed Mustafa’ya
Bu can bin kez kurban ola

Ben Adem oğlu fâni
Kırık kalemimin döndüğünce
Bu cedden gelen soya
Pier Cardien’ e bürünmüş,
Converse’le şanlı toprağa basan
Ve Madonna çılgınlığında
Kuzey ismine hoş
Abdullah ismine boş bakan
Dizi çılgınlığı hayatı
Ve ihaneti normalden sayan soya
Sabrımı sınayıp sınandığını unutana.
Sonu görmeyen, hak dilini rap yapan ağzınız
Kendinizi bile anlayamazken
Anlaşılmazla boğulmaktasınız
Yanılgıdasınız!
Sonun sonunu aramaktasınız
kudretlisiniz ve güzel kefen kadar
Çamurdan yaratılmışız çamurlaşmayın
Dokun kendi diline
Dil ki tatlı
Dil ki Zülfikâr
Dokunduğun parmağına bak
Nerede tatlı
Mana mı aramaktasın
Dön özüne
Özünde ”ahde vefa” vardır
Kaldır kafanı bak gökyüzüne

Ben ki kırık kalemiyle bir meczup
Çatlayan sabrımda
Söz söylendi kalem yazdı
Ok çıktı yaydan
Vebâli boynumadır
Gayrısı lüzumsuzdur
Ve yüreğimizdeki sevda ölümsüzdür
Hüküm: Şair Öle !

Şahin SEVİM

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:29
İsabet oldu ölüm/üm…

Bu ayrılıktan ibret almalı, yırtık cümleleri aşk’a yama yapmalı/idi…

Boğazımda düğümlenmiş uzun ömürlü sukûnetler,
koptu bir ölüm vakti, çınladı kabristan âlemim.
Acı üstüne ayrılık buyrulmus bahtım,
hüzünle başgöz edilmiş ruhum kusursuzca üflenirken çamuruma,
ben üfledim yüreğimin âlemine aşk ile kametler, Bismillah ile desturlar…
Ağırdan almışız dünyayı, eşgalimizi tarif etmişiz ayrılığa,
ondandır bu gidişler, ondandır bu salasız ölümler…
Heybetimız un ufak her geri kalışımızda,
yırtılmış kelimeler kimbilir hangi gidenden parça!
Bizde ayrılığa hürmettir dillendirilmiş çehreler,
sus pus kesilmekse gidene güdülen tehditler!
Aman sızmasın etrafa acımız,
ne de olsa kalem aldırır hüzünler…
Gönül eşikleri iz dolu toza karışmayı bekleyen,
ve yine bir bekleyiş…
Sonra yarım kalır vakitler,
k/ayıbımız olur adı konmamış vazgeçişler…
Haram helâl bilmez bu zamanlar,
vakitli vakitsiz çok az demeden âşikâr tutuşur yâr’a/ya bilmeden…
Onuda yap/a/mazsak iki aşığın gözlerinde sefere çıkarız,
heybemizde ayrılık kırıntılarıyla, zamansız konulmuş noktalarla.
Taze bir şiir edasıyla bela oluruz aşıklara, Leylâ’ya Mecnun’a…

Aşk yetim öksüzdür,
esinti gibi geçer gönülhanemizden,
ılıklığı tebessüm biçer yüzümüzde…

Yalnızlıkta aşktır bir kalıba üflenmiş neticede…

Velhâsıl; gönülleri nikâhlamak bizim aşk bildiğimiz,
ayrılığa taş atmaktır vuslat saydığımız…

Tuğba YILMAZ

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:30
Olmaz Gayrı

Tek sıyrımlık bir kazansa ömrümden kalan,
Kazan doluydu derler, koca bir yalan,
Gönlün ister ya belki, sen de oyalan,
Pişse de el süremem aşım olmaz gayri.

Misk-i amber kokulu güller derseler,
Bozulmadan ahengi yere serseler
Halil İbrahim çadırında bir yer verseler,
Oturamam sofraya dişim olmaz gayri

Çırpındım didindim, hep benim olsun,
Umurumda mı ki başka sabahlar solsun,
Nasıl böyle hilekar, kalleş bir yolsun,
Geçtim bini yüzbini, beşim olmaz gayri

Karun gibi olayım, namım yürüsün,
Ezdiklerim köpektir varsın ürüsün,
Toprak doyuranların en son türüsün,
Güvendiğim mücevher, yeşim olmaz gayri

Koyu bir muhabbet sofrası kursam,
Kesenin ağzından dibine vursam,
Kim benimle gelecek diye bir sorsam,
Dostluk eden yarenler, eşim olmaz gayri

Bey bey diyenler kaldı arkamda,
Beye ait ne varsa artık parkamda,
Batsın yerin dibine, ismim fırkam da
Ardım sıra gelenler, peşim olmaz gayri,

O ne heybetti öyle, nasıl bir duruş,
Cihanı dağıtmaya yeten bir vuruş,
Hakikat aleminde etmez beş kuruş,
Sırma şaçlar al yanak, kaşım olmaz gayri,

Yıllarca söz dinleten gönlüm nerdesin,
Anlı şanlı gururum şimdi yerdesin,
Uyanmaya son adım zardan perdesin,
Bitse bile güzlerim, kışım olmaz gayri.

Ne sağlam bir ilmekmiş, sımsıkı yapışmış,
Hiç kopmayacak gibi, nefsiyle kapışmış,
Hakikatı terslemiş, zahire tapışmış,
Bedenim de ağırdır, başım olmaz gayri.

Bir ninni sesiyle uykuya dalsam,
Hayal meyal karışık payeler alsam,
Zil sesini duymayıp en sona kalsam,
Artık göreceklerim, düşüm olmaz gayri

Ak sakallı pak dede yanıma gelse,
Buğulanmış gözleri bağrımı delse,
Bir elimden tutupta öğütler verse,
Son nasihat olsa da, gûşum olmaz gayri,

Bir geçmişim vardı, bir de geleceğim,
Sözüm bile vardı, yarın döneceğim,
Huzura çağrıldığımı, nerden bileceğim,
Ağlasa da gözlerim yaşım olmaz gayri.

Bilmediğim camiler selamı okur,
Yazgı da ki son kilim, ilmeği dokur
Olabilseydim keşke dimdik ve vakur,
Yontulsam da nafile, taşım olmaz gayri

Asma dallar üstünde öten kuş sesi,
Huzur veren rüzgarın ılık nefesi,
Kime saray bahçesi kimin kafesi,
Kefenimden ötesi, huşum olmaz gayri,

Dört koldan sarıldım, rotam bellidir,
Uğurlayan dokuz on, belki ellidir,
Yatağım ya bir gül, ya dikenlidir,
Dünyayı da verseler, işim olmaz gayri.

Bu ten bu beden hepsi emanet,
Sahibinden kaçırdım, ettim ihanet,
İster yüce bilgi de ister kehanet
Üç beş güne kalmaz, leşim olmaz gayri

Murat ÇOKYİĞİT

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:34
Hiç Büyüme Çocuk

Yüreğimin en derinlerinde hep bi çocuk vardır benim ve hep olacaktır..
Tertemiz sevgimi heba ettiler
yeni sevgileri ondan aldım.
ve tekrar sundum hiç heba olmamışcasına
umudumu kırdılar.

Yeni umutları ondan aldım
ve hiç kırılmamışcasına yeniden güldüm hayata
ve ben hep güvendim insanlara
yeri geldi güvenimi kırdılar.

Yeter artık güvenme desede hayat
ben güvenimi yitirdiğim anda
yeni güvenler aldım o küçük çocuktan
ve tekrar güvendim güvenimi çalanlara inat..

Neşeli günlerimi bir kenarda dururken,
hayat yıktığı anda hüzünleri üstüme
o anda bile mutlu olacak bir sebebim vardı
kaldırdım attım hüzünleri,
ve yıkıp çıktığımda o enkazın altından
yanımda kimseyi göremedim…
ve ben her zaman yaptığım gibi
içimdeki o küçük, yüreği tertemiz çocuğa sarıldım
hep gülümseyen çocuğa
her sarıldığımda gülümseten çocuğa
hayatta mutlu edecek hiç bişey kalmasa bile!
En azından hep varolacağını bildiğim
o küçük çocuk benim tek mutluluk sebebim olacak!
o güldükçe bende hep gülümseyeceğim…

İyi ki varsın açık kahve gözlü çocuk
iyi ki varsın yüreği elinde çocuk
ve iyi ki varsın hiç ağlamayan yanım
hep tatlı tatlı gülen halim.
ışıl ışıl bakan gözüm..

O çocuğun adını yağmur koydum..
adı Yağmur kendi ÇOCUK
diğer yanı BEN çocuk
sen hep gül çocuk…

Çünkü İnsan Güldüğü an kadar yaşamıştır…
ve;
İnsan yaşını ağladığı anlardan alır..
işte insan o zaman
Ağladığı an kadar yaşamak ister..

işte o zaman çocuk; Gülme ve Hiç ağlama, Sen ”Hiç büyüme çocuk"…

Fatih EFE

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:36
Aziz’im

Yıkandın, dinlendin, içtin suyunu
Terk eyle vadiyi kaç Aziz’im
Bak güneş batıyor topla yükünü
Karanlıkta kaçmak güç Aziz’im

Maya mı katılır eldeki göle
Arada husumet var ise hele
Namusu kurtardın töreye göre
Yasalara göre suç Aziz’im

Tükettin karları teptin ayazı
Direndin ecele getirdin yazı
Sonrası ölüm yok Kemah Boğazı
Brastik’ten öteye geç Aziz’im

Gecelerin uzun, düşlerin yarım
Saç sakal karışmış perişan durum
Arkada jandarma, önde uçurum
Yol burda tükendi seç Aziz’im

Bulutlar çekildi, yıldızlar küstü
Ay, güneş devrildi vadiye düştü
Sinekler, böcekler kana üşüştü
Susmak yakışmıyor ses Aziz’im

İbrahim SEVİNDİK

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:38
Babama Mektup

14 Şubat 2007. Doğum günümden dört gün sonra.

-Ne diyorsun lan sen? 54 yaşında dev gibi adam niye ölsün?
Tamam, hastaydı da, hastane niye var, iyileşecekti…

Akciğer kanseriymiş babam.
Benden saklamışlar hastalığını.
Çok sigara içerdi. Doktor defalarca demişti bırakacaksın diye
Ama gerçek miydi bunlar? Sigara öldürür falan…
Haberlerde oluyordu böyle şeyler, ölenleri de kimse tanımazdı zaten.

Babamla Bakırköy’de türkü barlara giderdik,
Benden daha yakışıklıydı babam ama kızlar gene bana bakardı tabi.
Galata’da balık bile tuttuk babamla,
Bir keresinde piknikteyken Vosvos’unu ağaca çarpmıştım, “Aferin lan, öğreneceksin şoförlüğü” demişti.

Cennete gittiğini öğrendiğim an gözlerim buğulandı,
Boğazıma bir şey yükseldi, böyle top gibi bir şey. Kaldı orda.
Düğüm dedikleri oymuş, orda öğrendim.

Hayatımdaki en önemli şeyi beceremedim, babamı yaşatamadım.
Babamı sigaradan kurtaramadım. Ama yemin ederim bilmiyordum…

Babamdan sonra hayatın ne olduğunu öğrendim:
Trabzonspor, bilgisayar, dersler, arkadaşlar ve acının ne demek olduğunu öğrendim.
Artık hayattaki tek amacım, daha çok çalışmak, daha çok kazanmak, daha çok iyilik yapmak ve babamın yanına,
Cennete gitmek…

Şerefim, namusum üzerine yemin ederim ki baba, seni geri getirene kadar durmayacağım!
Dünyada kaç tane baba varsa hepsine gidip söyleyeceğim:
“Babasız olmuyor, çocuklarınızı bırakmayın”. Ve bir gün seni benden alan pes edecek, sana kavuşacağım.

_Hiç durmadan çalışan, gözleri hala buğulu, boğazı hala düğümlü oğlun…

14 Şubat ikibinler

Hikmet Anıl ÖZTEKİN

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:39
âh min’el âşk

Ben direnmeye çalıştıkça, hep bir yanım yenik düştü,
Sol yanım muktedir oldukça, ukde’m muzdarip oldu örs kalbime…
Ölmek istedikçe ben,
Toprak Gel’me ! dedi,
Vakit var henüz ,
Geçecek …
Bitecek … diye zaman verdi …

Bekledim…
Geçmedi …
Zaten geçecek gibi de değildi ….

Yaşamaya çalıştım kendi dünyamda,
Unutmaya çalıştım,
Hatırlamak bile istemedim seni,
Ama heyhat ki,
Unuttuğum bir şey vardı ;
Seni unutmak kolay değildi …

Ayet’ler sürdüm kalbime şifâ diye,
Tek tesellim ezan sesi oldu sensizliğinde,
” Allah’u Ekber ” dedikçe minareden bağrı yanık müezzin tiz sesi ile,
Evet dedim, Ekber’dir Allah . . .

Kalbimin zârını kısık bir ses ile inciteni ,
Ardından “Allah sevdiğine kavuştursun” diye duâ’lara muhtaç ettireni ,
Gece’lerin gökyüzünü sardığı, ama yaralarımı saramadığı vakitleri ,
En iyi bilendir . . .

Faruk Yiğit ARAZ

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:39
Kanatlarım Yok Benim

Çok iyi biri değilim kanatlarımda yok zaten biliyorum.
…ama kimse içinde hiç bir zaman art niyet beslemedim.
Sütten çıkma ak kaşıkta değilim,
Ama sütü bozukta değilim.
Ne birisini kandırmışlığım var,
Ne aldatışım,
En fazla herkes kadar küfür ederim.
"Bu zamanda" standartlara oranla sanırım iyi biriyim (!)
En azından kimsenin sırtında hiç olmadı el izim.
Yanılgılarım, yanlışlarım herkes kadar,
Mutlaka hatalarımda var…
ama sırtımı dönüpte, arkamdan baktırdığım insanlar hiç olmadılar. .
…..

Cihad KÖK

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:40
Firari Sevdam

Ne zaman görsem seni
Tutuşur dizelerim
Korkar yüreğim
Titrer ellerim…
Firar eder fikrim
Mültecin olurum…
Sonra da hasretinin hududunda vurulur yüreğim…

Musa ÇELİK

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:41
Ben Böyle Olmamalıydım

Sükuttan bitap düşürdüm gönlümü..
Düştükten sonra kaldırılmayı bekledim hep..
Ne yazık ki..
Bekledikçe daha fazla yandım.. yıkıldım…
Ben böyle olmamalıydım !

Günden güne sevgimi aşikar ettim
Canımı ortaya koyup, öylece sevdim..
Kendi derdimden önce, kardeşimin haliyle dertlendim..
Yanıldım! Aldandım!..
Ben böyle olmamalıydım !

Yüreğime düşen yangını, ayna misali yansıttım..
Bir vakit gülüyorsam, diğer vakit sükut ile yandım..
Gelen sıkıntılara kollarımı açıp, mücadeleyi bıraktım..
Ağlayamadım.. İçime döküldü göz yaşlarım..
Ben böyle olmamalıydım !

Ufak bir selamı, alıp kendime dost edindim..
İki çift kelamı işitip, halimi anlıyor dedim..
Ben onu hep kendim zannettim..
Yok yere alıştım.. Yanıldım !
Ben böyle olmamalıydım !

Menfaat üzerine kuruluymuş muhabbetler..
Nasıl zihniyettir ki.. anlayamadım..
Can bildiklerim kendi canlarını düşündüler..
Meğer sevmek, karşılık beklememekmiş.. Kavrayamadım..
Kardeşlik dediğiniz bu ise eğer, şaşırıp kaldım !
Ben böyle olmamalıydım !

Ben böyle olmamalıydım..
Durgun denizlerde fırtınayı görüp, öylece haykırmalıydım..
Duyulmasa da feryadım, sesimi çıkarmamalıydım..
Şimdi çaresiz… şimdi ümitsiz.. şimdi sessiz..
Alışmamalıydım ! Bağlanmamalıydım..
Ben böyle olmamalıydım ! ….

Erva Behrem

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:41
Nerdesin Huzur

Doğduğumdan beri bana küs müsün?
Seni arıyorum, nerdesin huzur?
İçim kan ağlarken dışa süs müsün?
Seni arıyorum, nerdesin huzur?

Dertleri üstümden kaldırmadılar
Gülmeyi denedim güldürmediler
Sel oldu gözyaşım aldırmadılar
Seni arıyorum, nerdesin huzur?

Sahte sevgilere inandım kandım
Aşkı ile sanki kavruldum yandım
Yârin kapısında bulurum sandım
Seni arıyorum, nerdesin huzur?

Yan yana uçuşan kuş gördüğümde
Mutluluktan yana düş kurduğumda
Secdeye kapanıp baş sürdüğümde
Seni arıyorum, nerdesin huzur?

Her yeri aradım bulayım diye
Çok uğraştım mutlu olayım diye
Sordum; satan varsa alayım diye
Seni arıyorum, nerdesin huzur?

Sevgiyle bakan bir ceylan gözde mi?
Gönülden söylenen tatlı sözde mi?
Aşığın yandığı korlu közde mi?
Seni arıyorum, nerdesin huzur?

Yanıyorum; yakan sebep dışımda
Akgül’üm kaç ateş söndü döşümde
Gerçekte yoktun gel bari düşümde
Seni arıyorum, nerdesin huzur?

Kemal AKGÜL

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:42
Keké

yalancı baharlara aldanıp
ellerimizi çok üşüttük biliyorsun.

çoğu kez kalbimizi düşürdük sığ sulara
yüzümüz geçmiş baharların sarılığı
parmaklarımızı bahara sıkıştırmak istedik
som bir gülüşle.

sırtımızı dayadığımız dağ yandı
çektiler baharı gözlerimizden
keké anlıyorsun
ucu yanıktır parmaklarımız
sesimize değiyor acısı.

her mevsim bir aşka susamış
kaç bin ayrılığa borçlu kaldık

durmayı öğrenemedik keké
ayakları içimize gömsekte gene gidiyoruz.
yorgun bedeni ruh kaldırıyor yola
düşün’ce kalbinde geçiyor ve sen gidiyorsun kendin olmadan

bu dünya durmaya müsait bir yer değil.

alıştık yerede göğede
yerden göğe kalbimizi fırlatmayı
kendi yaramızı kendimize saklamayı..

kapılara pencere önlerine çiçekler koyduk
orayı güllük gülistanlık bildiler
oysa içerdeydi bütün canın yokluğu.
şarkılar içerden söyleniyordu
ve çiçekler tanıktı
öyle değilmi keké
herkes biraz böyle büyüyordu
çiçeklerle yarasını saklayarak.

son değil yaprağın avluya düşmesi
ilkte değil omuzlarımıza vurulan cenaze

biz yas tutarız baharlar yasımızı tutamaz şimdi
dayan sırtıma
düşmeyelim

ölüm acıtıyorsa,
yaşam hâlâ anlamını yitirmedi.

Yüksel BATU

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:43
Birgün Bitecek Herşey..

Ve sen çantana atacak bir mutluluk bile bulamayacaksın..
Kırılacak düşünceler.
Dizleri kanayacak umutların..
Küseceksin yarınlara

Can.. can tatlıdır canın acıyacak…
Ağlamaklı olucak ses tonun.
Açılacak şiir defterleri.
Mısralar paragrafları kovalayacak..
Yazdıkça özgürlüğün kısalacak.
Yazdıkça dağılacak.

Her kötü alışkanlık iyiymiş gibi gelecek
Şarkılar sizi anlatıp, yine canını acıtacak..

Birgün biter herşey.
Ve sen yatağının ne kadar geniş olduğunu anlarsın..
Onun tuttuğu ama senin düşman olduğun takımı bile sıcak gelir sana..
Yaptığında yine kızacakmış gibi, istemediği şeyleri yapmamaya çalışacaksın.
Sigara balkonda içilecek, eve içkili gelinmeyecek. yatarken çoraplar çıkacak.

Anılar çoğaldıkça çoğalacak en ücra köşelerde bile.
En kaynar çay bile soğuk ve tatsız tutsuz gelecek.
O hazırlamıyor ya kahvaltıyı.. peynir yağsız, reçel tatsız..
Dilek tutmayı öğreneceksin yıldız kayarken; o tutarken saçma dediğin halde..
İyi temenniler, duaların ardından amin niteliğinde dökülecek dudaklarından..
Ellerinin üşümesi gitmeyecek bir süre o tutmadığı için.
Vücudunda biyolojik bir savaş başlıyacak.
Kalbin ayrılığı inkar ederken… beynin tamda doğrusu buydu diyecek.

Gurur….
Çelişkilerin en hasını yaşayarak en büyük darbeyi o vuracak sana..
Yanlızlık antibiyotik gibi gelecek sana.
İyileştirirken bitkin düşürecek bedenini..
Gözlerin istemsiz suretler görecek.
Ve rüyalar sanki inat yaparmış gibi gezdiğiniz yerlere gidecek.

Birgün bitecek herşey.
Herşeyin aslında sonu olduğunu anlayacaksın.
Mutluluk.. ayrılık.. acı… her duygu aynı anda yaşanacak.
Ve sen bunlardan bir müddet kaçamayacaksın..

Teselli arıyacaksın.
Hem ayrılan bir tek ben değilim ya.
İnsan annesinin babasının ölümüne bile alışıyor.
Hem yakışıklı bi adamım.
Hem çokça arkadaşım var unuttururlar bana .

Fayda etmiyecek…

Şiirlerde bulacaksın teselliyi, ellerin mutluluk cümlesine gitmeyecek…

Birgün bitecek herşey
Ve sen hayatına kaldığın yerden devam edeceksin.

Umut AVCI

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:44
Beni Kendi Cümlelerinle Sevmelisin Sevgilim

"sevdim diye bir çaya tav oluşum "

kısra kesmiş bir dilin gece nöbetindeyim
ne dokunabiliyorum yüzünün ayazına
ne yazabiliyorum seni beyaz bir kağıda
kendini dinlediğin odanın duvarıyım sevgilim
küfre çalan bir isyanın acemi çırpınışları
gözlerimi bile görmeden bilmem kaç kez ayrıldığın sevgilin.

ötesine berisine sövüp saydığım
an ve an sıkıldığım bu topraktan kaçıp
ayağının değdiği toprağın olmayı ne çok istedim

bende kalsaydın daha çok sevemezdim inan
mavi bir düşün sırtında gözlerime bile bakmadan gittin
gidişin yangındır
ciğerlerimdeki acının dumanını
gecenin yüzüne savurduğum bakışlarımdır

ve gitmek en çok sana yakışandır
ki biz bir kez bile nefesleşebilseydik
solusaydık aynı kentin pis kardondioksitini
-bu ülkeyi yangın sarardı-

beni kendi cümlelerinle sevmelisin sevgilim
hiç bir şairin aklına düşmemiş
aşkına gebe kalmamış bir gece de
rahmine tohum niyetine ekmelisin

Deniz PINAR

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:45
Karanlık Gamzeler

Bir elinde kardeşi, annelerini arar
Yıkık duvara sinmiş, o karanlık gamzeler,
Kucağında bebeği, kopmuş saçını tarar,
Ateş külüne girmiş, o karanlık gamzeler.

Hatıra olmuş huzur, gülümseyen yuvası,
Sarılıp söylediği yarım eksik duası,
Beklese de gelmez ki bir Musa’ nın Tuva’sı,
Umudu toprak olmuş o karanlık gamzeler.

Bombalardan top yap, kurşundan kale,
Kanlar havuzun olsun, haraben kule,
Çaresiz bir babanın kucağındayken bile,
Boynu yana düşmüş o karanlık gamzeler

Korku dağı ardından uzanmış bir el,
Ana babayı götürmüş kızılca bir yel,
Henüz daha çok erken ölüm yaşına gel,
Bir enkazda donmuş, o karanlık gamzeler.

Senin masum yüzün sanki bal peteği,
Üzerinde kefen olmuş bebeğinin eteği,
Kötü amcalar için rabbinden son isteği,
Canım acıdı demiş o karanlık gamzeler.

Murat ÇOKYİĞİT

Vesaire
20 Şubat 2015, 16:46
Sen Benim Başka Dilde Doğan Yüzümdün

"Şimdi tekrar aynaya baksam, yine gözlerimi açamayacağımı bilirim"

benim pimimi sen çektin ve
ben geceye kurşun siluetinde
Beyrutun kırık kanadıyla geldim

yoruldum ve düştüm
düşün/düm ağlak bir bulutun saçlarında
parmağımı soktum gözüne
ağlasın istedim ben gibi
ve düşürdüm seni
topraktan yükselen göğüme
seni hırpaladım ve astım bir incir ağacına
elimi her kavradığında
ve unutunca doğduğum şehrin tüm kırsallığını
işte o zaman sen/daş oldum birazda

aklıma takılınca güzelliğinin yüzümde çölleşen haritası
eski zamanlardan harab bir türküye uydurunca adını
ve yakıştırınca seni bir kelebeğin uçuşuna
anladım ki yok fayda
gözlerinin dilimde çıkardığı yankıya

yarım bi şiir var aklımda hala
dokunmaya korktuğum
avuç çizgilerimden doğurduğum yarım bir aşk
seni unutup başka bir yüze aşık olmaktan ölesiye korktuğum

bilmiyorsun
seni içimde büyüten ve durmadan sancıyan ağrıyı
hangi şiiri yoklasam bu yanım ile
sert sakallı bir şaire batıyor
küle ve tütüne
ayazda bi gömlek var üstümde
ellerim buz kesmiş
zangırdıyor dişlerim
saçlarımda rüzgar
düşlerim ölü ütopyalar doğuruyor
dilime varmadan başkentlerinde ağaçlara asılan ütopyalar
düşlerim bir kızın düşünü çalıyor
ah düşlerim!
yarım bir tiyatroda hep seni oynuyor

yüreğime takılınca saçlarının esmer karı
tükenmez aslen ama
susar biter
toprağına düşerim
sözüm mü kalmadı sana dair güldürme beni
sudan ateşten havadan
seni soluyan ben
an geldiğinde boğan
sen değil misin beni aciz kılan
bırak yetim mi kalır ne olursa olsun yer yüzü
çöle dönsün isterse okyanus
banane
sislenirim ben bakma sen
ne zaman aklımdan Atillayı geçirsem

gönlümün avlusundan havalanan
kağıttan güvercinleri ökseliyorum yine
suretim unutulmuş bir Anadoludur
kışın aklına gelir
yazın unutulur
ılık geçer oysa her mevsim dudaklarında
güldüğün yeter bırak
ne olacaksa olsun hatta
sana bile susarım ben birazda

Ve zaman dururken bileklerimden sen geçe
üşümüşlüğümü teslim ettim hafif meşrep bir kaldırım gülüne
söndürmedi
hiç bir orman yangını
içimi senin ısıttığın gibi ısıtmadı

zaman durdu bileklerimden sen geçe.
ve sen benim başka dilde doğan yüzümdün

Deniz PINAR