12 Şubat 2015, 01:46 | #1 |
Üyelik tarihi: 01 Ocak 1970
Bulunduğu yer: KaranLık Mesajlar: 885 WEB Sitesi: ... IRC Sunucusu: ... İlgi Alanı: Yok Alınan Beğeni: 313 |
Olric – Kahraman TAZEOĞLU
(Koca Bir Ömrü Harcamak Dedikleri Gerçeğin Altını
Seninle Çizdim BEN) Güçlü olmak artık beni yoruyor olric herkese karşı dimdik olmak… arkasında durmak attığım her adımın yoruyor… Ki buralarda bilmem hangi uykunun hangi köşesinde… beklemedeyim hiç gelmeyecek olanı uyan olric … doğrul… ……….seni bekliyor….. düş değil gerçek …………..seni bekliyor… yanımdaymışsın yalanına kendimi kandırırken derdin tam orta yerine düştüğümün farkında değildim elbet kimseye arka bahçelerimden geçen katarların ağırlığını duyurmadım duymayın da artık beni… bir yerlerde hep yanlış yapmanın telaşlı kıpırtısını yaşıyorken… o yanlışın artık sonsuza dek düzeltilemeyeceğini bilmenin kıstırılmışlığı ile pusuyorum bazen…. uzun süre gecelere küsüyorum… uzun süre kendime küsüyorum… uzun süre kaleme…kağıda küsüyorum…hayata küsüyorum denizin en sığ yerinden başladık yol almaya olric şimdi kara görünmüyor gerimizde… bugün mektuplarımı postalamak için çıktım sokağa olric en iyi kendime yazarım ben… `kış´ dedim, `henüz gitmek için hazırlık yapmıyor´… hala (d)üşüyorum…(mart) sen acıyı biriktirmeyi seversin olric… sen biriktirmeyi seversin….hadi devam et şimdi …kuru yaprakları… deniz taşlarını… gözyaşını… sorulamamış soruları … senden kalan sesleri… yaşanamamış paylaşılmışlıkları… birlikte harcamak üzere kalbinde biriktirilmiş zamanları ve hüznü… ve özlemi biriktirmeye… siyah dedim en güzel taşıdığım renk… ve herkesin üzerinden akan renk… şimdi bunca karanlığın üstüne oturup bir mektup yazmalı ilkbahara ve yaz´a `hadi renklerini topla da gel´ demeli… Sen de sıcağı pek sevmezsin olric… güz´ü severdin sende…son baharı severdin bu yüzden mi hep sonbaharlarda sevdik biz… sonbahar gibi hep kaynayan bir neşeyle savrulurdun hayatın içinde yaprak yaprak… yön seçmeden… Ben yüzüme kondurduğum hüzünle boyardım her şeyi… sen hazan yüzlüm olurdun olric… Yağmur da başladı olric… Rüzgarın en delisi beni buluyor yine… O an, `dünyayı karış karış dolaşsam´ diyorum kendime… Gülümsüyorsun… ne de çok yakışıyor gözlerine tebessüm… ki gözlerin hep güler(di) senin… şimdi Dünyayı karışlamayı unutuyorum gözlerinde… martıları da seversin sen olric…Gülümsüyorsun yine.. Ne de çok yakışıyor gözlerine tebessüm… Oysa ben bugün kendime mektuplarımı postalamak için çıkmıştım sokağa… martılar dolan gözlerinde yitiverdim… yağmur hızlandı…rüzgar da… `kış´ dedim, `çok azimli.´ Beni hırpalamak istiyor… az mı hırpalandım ben olric… kapıyı vurup çıkışlarımın kar´ı dondurmadı mı beni… daha bir buza kesmedi mi içim… dönüşlerimdeki mora kesmiş parmaklarımı hissetmeyişim ve yüzümde donmuş gözyaşları mı ısıtmaya çalışırken sende hep dondun … ama ellerimde ki mektupları göremedin olric… `Onları şimdi adreslerine doğru fırlatıyorum´ dedim… Rüzgarın yağmurun önüne savurdum bir bir… Uçtular ıslanarak…. bugün kendime mektuplarımı postalamak için çıktım sokağa… ben de takıldım köşelerine… biliyorsun ya En güzeli senin hiç gitmeyeceğini bilmek (di) olric… çekilip içimin kuytularına her ne varsa birikmiş içeride dökmek var aklımda yeni mektup sayfalarına… tut beni olric… beni her şeye rağmen tut… yoksa karanlıklarda yok olacağım… Ki Aşk; acıtan… kanayan yaranın yanında gözlerinin özlemi… göz yaşlarımızın tuzlu tadı…karanlığın gölgesinin ayak izi … belki sen… belki ben…belki biz olamayışımız… belki aşk´ın korkuya galip gelemediği meydan… Ki aşk hep sahip olduğum da hiç fark edemediğim olric!… Belki ben etiketimi serseri mayın yapıştırmışlığımdan… belki korkusuzluğumdan bir o kadar adam gibi oluşumdan… belki de sivri topuk giyip salınamayışımdan böyleyim… içimde ki güç uzun zamandır beni havalandıramayacak kadar ışıksız… kanatlarımsa hiç olmadı melek değilim…yada var… olsam olsam şeytan…ama şeytanda bir melek di değil mi … kullanma kılavuzum yok sorun beklide bu olric… yanıldığım bir gerçek Önce bir şeyleri resmetmenin zorluğunu fark ettim… Sen ki resmedilemeyecek kadar gizlere bürünmüşsün.. ne kadar kazısam hep pentimento olric..!. İçimin saklısına böyle bitimsiz bir acı yerleşmişken nasıl söylemeli… kime ne anlatmalı… kimden ummalı bir çıkış… ki Yusuf çık o kuyudan çığlıklarıyla ürperirken ruhum… Olmayacağını bile bile… seni inadına kirletmeyen…seni büyüten… seni allayan pullayan… seni bir başka raftan alıp bir başka rafa koyan ve bir türlü en uygun mekanı bulamayan… sana ki hiçbir mekanı yakıştıramayan aşk´tı Ben…Aşk belki… diyerek çıktım yola… Aşk belki… her bitenle başlayandı… Başlayamadım olric!… aşk dediğim benden doğandı… gidişimin en büyük nedeni Uzaklarına çekilip… uzaklarından bakmak… seni yeniden doğurmaktı… Kim bilirdi ki gitmeye karar verenin… gitmek için hangi sözün ardına gizlendiğini? Dönmek için elbet gitmek gerekir ama sen fazla açıldın kıyından… Çek kürekleri olric… çek kürekleri … biliyorsun ki ne kadar çeksen asla kıyılara ulaşamayacağız! Kış yüklenmişken beyaz dallarına ağaçların.. ocak´tı şubat´tı en son mart´tı… Kış ağırlığını taşıtıyorken kalplere… buza kestiriyorken yürekleri… bana dönük adımlarının yavaşlaması havanın soğukluğundadır kandırmacasındayım… Oysa ağırlığı veren… içimdeki Hüznün çığlığında ellerimi sıkışımla avuçlarıma dolan kan… acısıyla burkulan yüzümdeki göz yaşları… ve hiç bitmeyeceğini düşündüğüm karanlığın orta yeri… Eğer yeniden gelseydim hayata deyip kalakalıyorum… “Eğer yeniden gelme şansım olsaydı hayata… tüm hatalarımı yeniden yaşardım” diyen şairin dibe vurmuş umutsuzluğuyla karşı karşıyayım… Bir daha dönemeyecek olmak… bir daha başlayamayacak olmak… bir daha gelmeyecek olmak…bir dahası olmayacak olric… bir dahası hiç olmayacak … En keskin can alıcı virajlarını takipteyim şimdi dönülesi yolların… Kış hâlâ duruyor olduğu yerde… Ben duruyorum… sen yanımdan hızla geçiyorsun uzaklara …. Oysa bilmiyorsun ben Uzaklara yollanacak bir mektubu taşıyorum içimde… Yazılanlar çoktan yazıldı… yaşandı ve bitti olric… yazılanlar çoktan yazıldı bitti… asla yinelemeyeceğiz bir daha! Nereye gitsem yabancıyım… ve yabancı dediğim güz hep başka…hazan başka… Havada dolanan yağmur yüklü bulutun tadı başka… yeşiline aldandığım sonbaharda solan yaprağın izi başka… bilmiyorsun… kaç gece intihar sehpalarına kendim vurdum tekmeyi kaç gece giyotin altında kesildim kaç gece namludan baktım dolunaya… kaç gece senden bittim…uçurumundan düştüm kaç kere bilmiyorsun olric… seni aramıyorum uzun zamandır…seni bulmuyorum… seni yabancılaştığım… kaybettiğim … bulamadığım kendimde bile aramıyorum … ki bulduğum yerde yitirme kesinliği karşımda apaçık duruyor… bile bile sokuyor kendini akrep… bile bile gizli ölümlere mezar kazıyorum… boğazıma dayalı bıçağın sancısı kanadıkça biraz daha ölüyorum… bundan sonrası hissizlik… ötesi ise silikleşecek… sus olric… sus sonsuza kadar… ne sesini duymak istiyorum ne sessizliğini… hiç bilmedin içimde kanayan sancının derinliğini Artık hiçbir şeyine dönmeyeceğim gözlerimin ışıltısı sönmüş yüzümü Ki seni her sabah suskunluğumla bıraksaydım bu kadar yok olmayacak bu kadar tiz´leşmeyecektin… yürek atışlarının “dursun artık” istemiyle bakakalacaksın… nafile… nafile… bir kere başladın mı artık “bitmek” denen kayboluyor… sürekli başlıyorsun… sürekli ardı ardına bağlanmış ip gibi asılı kalıyorsun zamana… dursa ne çıkar… başladı ve bitmeyecek…sadece yön değiştirecek… görüntü değiştirecek…isim değiştirecek…renk… mekan… dil… ama bitmeyecek hiç olric… ki her şeye bir sözleri var olric… ben ne kadar her şeye susuyorsam onlar o kadar her şeye çok tanıdıkmış gibi görünüyorlar… kim olric kim …. kim sendeki senden …başka bir sen oluşturmadan seni kabul etmeyi …ta baştan kendine söylemiş ta baştan göze alabilmişti ki… kışın dondurucu soğuğu kadar dayanılmazdı zaman… kitap raflarına kafamı gömüp aradığım asıl bulmak istediğimdi… aradığım neydi olric… kış ki önümü kesmeyi sevdi hep… ama ben kış´a inat bir cümleyle açtım yolları bildin hep!… ahh işte… “hep olmayacakları mı ister insan… hep olmayacağa mı yönlendirir yoksa olayları” içimdekiler eylül dansından geri kalanlar ver elini olric… aşk´ın bizi bıraktığı sahilden başlayıp bırakalım içimizdeki tüm gereksiz cam kırıklarını… ben elime bez bebeğimi alıp oturayım cam pervazlarında… ben uçurayım uçurtmamı…sen bilyelerini yuvarla yokuş aşağı ver elini olric.. “her şey güzel olacak …buda geçecek… sen güçlüsün” diye diye yolu yarıladık bak!… Az´ım olric…azımsanıyorum…azım sanıyorum!… gidip bir köşede biriktirme zamanım geldide geçti bile… ki az zamanda ne şiirler biriktirmiştim içimde… sen şiirleri bilir misin olric? Ben bildiğini bilirim… yorgunluğumun kimsesizliğinde titrediğin her gece … olric bir tek sendin omzunda dinlendiğim… Sen ile ben olric… öğrenmeliydik yalnızlığın kaç bucak olduğunu… ve bir ve iki ve üç olric…dönüş yok… Sen ve ben…tükendiğinde yittiğinde her şey “yaşandı bitti” diyebilecek gücü şimdiden toplamalıydık… Geç mi kaldık? Olric… Geç kaldığımızı anlamak için bile mi çok geç kaldık yoksa Doğruya… ne varsa beklenen.. arası kapatılamayacak mesafelerce geç kaldık… Bitmek varsa eğer… geçmişi ak sayfalara kaydedecek … silmeyecek beyaza boyayacak zaman bitti olric… Bir an da… hiç olmayacak bir zamanda… nedir bu kalabalık bu kurtlar sofrası? Ellerinde pankartlar… `Aşk bir ihtilâldir!´ – `Aşk bir başkalaşımdır!´ - `Aşk bir yitiştir!´ – Aşk bir ihanettir! Semender ateşiyle etrafımı sarmışlar elini uzat olric… uzat elini… ben kendi ihtilâlimden endişeliyim….. ben her dokunduğumu inciten… ben her uzandığımı yok edecek bir felaket kadar felaket! Aşk belki… ağlamaktır…ağladıkça anlarsın…anladıkça ağlarsın… Nasıl da eritir göz yaşı insanı…Gel seninle bir daha ağlayalım … Yaşanmışlara… yaşanmamışlara… bir de hiç yaşanamayacaklara Ağlamak güzeldir olric… ağlamak ki yüreğin temizlik eylemi derler… Ama bilmezmisin cam kırıkları temizlenmiyor olric! Her gün bir şeyler değişiyor… ardımda Bıraktığım hiçbir şeyin bıraktığım gibi kalmadığını biliyorum… kendimin bile o küçük şehirdeki gibi olmadığını bilmek her defasında içimi bir parça daha acıtıyor… kalan sadece benden ufak tefek parçalar… çocukluğumu gömmüşüm o şehre…küçük mutluluklarımı… zamansa inadına tepeleyip geçiyor her şeyi… beni… seni… anıların her anını… zaman ilerledikçe silineceğine netleşiyor geçmiş… satır araları canlanıveriyor isimler yüz hatlarına bürünüp çıkıyorlar karşıma… Ne desem az… ne desem çok… ne desem boş…ne desem yersiz ve yetersiz Aşk´ına vurdum başımı… iflah olmam…BEN ADAM OLMAM… ne kadar su verirsen ver…artık susuzluğumu gideremezsin ne kadar ışık tutarsan tut… artık karanlığımı ışıtamazsın içimde hiç dinmeyen bir fısıltı olarak kalacaksın olric!… seni kaybetmek bir daha bulamamak demekti… geç anladım! Şimdi gölgemize gitmeleri yerleştirip `uzak´ dedikleri yeri hedefleyelim gel seninle Olric… seninle konuşmalıydım olric çok çok önceleri ilk karşılaştığımda…kırılmamışken…incinmemişken.. henüz bu kadar yorulmamışken… şimdi ne kadar konuşsam gözlerindeki o pus hiç gitmiyor… hiç gitmeyecek… anlıyorum… Neden bu kadar üzgün suskunluğuna anlatıyordun acını? neden hep denizin karşısına … aynı yalnızlığın içinde kayboluyordun? neden hep susuyordun? neden hep susuyorduk? neden hep… seninle konuşmalıydım olric ne kadar da benden olduğunu anlatmalıydım…. kendini artık dinlemek zorunda olduğunu bir şekilde anlatmalıydım sana boş boş baktığın kalabalıklardan değil… kendinden medet… o…benim evet… yani sen ben olric, sen olric… seninle konuşmalıydım olric zaman aktı geçti yanından… durdun hep…bir şeyler geçip giderken senden çok şey alıp götürdüğünü bile bile durdun… sevgililer hep gider olric…biz kalırız artakalan onlardan ve bize bıraktıkları cam kırıkları… bir gün yarın diye bir şey olmayacak olric… yarın´ımız bize varmadan ne mümkünse ya yapmalıyız beraberce yada ölmeliyiz olric…ya tut elimden..yada bırak ölelim… ki rüyalarım kabusa dönüşüp bizi kirletiyor olric… Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma olric… Düşlerin en güzelini en güzel yapan… senin duruşun… bakışın… ve suskunluğundu. Kendine “Yüzünü dökme küçük kız” dedirtecek kadar hazandın.. Söylesene olric bu defa susma …Bir dahası olur mu düşlerin? Şimdi Al yalnızlığımı ört üzerine olric… Belki o vakit bırakıp her şeyi… gelirim bir yerlerden başlamak için yeniden… evet korkularla inançsızlıklarla…kırılmışlıklarla…karşı karşıyayız… ama bil ki korkular ille de sebepli olric… “Sevdiğini incitir insan” diyenleri haklı çıkaracak kadar acıyla yanışım. Ne ekersen onu biçersin diyen rüzgarım sonrasındaki fırtınalarım… Bir şiire vurulup da hiçbir şiir olamayışım… ve nerede… nasıl… ne zaman sonlanacağını artık pek de umursamadığım… bilemediğim hayatım… Hepsi bir “yaşandı bitti” noktasının etrafında dolanıyor… nokta gelip koyuyor sonunu… hadi durma Al yalnızlığımı ört üzerine olric… Duruyorum…susuyorum… uzun zamandır… Birgün´ü bekliyorum sanırım… bir gün her şey iyileşecek deyip içimde Öyle büyük fırtınalar biriktiriyorum ki… o fırtınaların her birinde “okkalı küfürler” çığlığıma kapılıp kayboluyor… Yutuluyorum olric… doğru olanı yapmak her zaman mutlu etmiyor olric… Mutlu olmak adına tüm düşüncelerimi bir kenara bırakma arzusuyla yırtarken yazılmışları… yaşanmışlıkları ki ben mutluydum olric.. mutluyduk..mutluymuşum…biliyorum ki artık… kendi istemedi mi gelmeyecek mutluluğum… sahip olmayacak hayatımıza olric.. işte bu yüzden al yalnızlığımı ört üzerine… Al yalnızlığımı olric. Giderken hiç gitmeyen… kaçarken hep beni izleyen… her adreste karşıma çıkan sensin olric… Bak yağmur yağıyor yine… üstelik gri…. Bu aralar yağmurların rengi hep gri… Sen… yağmur ve bir bardak demli çay… birbirinize ne de çok yakışıyorsunuz… sen çayı çok seversin olric…yağmuru da ben… sensiz çay ısıtmıyor içimi olric… bilmiyorsun ki “koca bir ömrü harcamak” dedikleri gerçeğin altını seninle çizdim ben… seni özlüyorum…yağmur içimde …hep seni özlüyorum olric… bul beni! Çek çıkar düştüğüm kuyudan… ki biliyorsun ben var halimle yok olma çabasındayım… nefes aldığın her anı hayata döndürememenin telaşındayım.. yazıyorum olric…okuya okuya bul beni… ne imla..ne satır arası… ne paragraf.. boşluk yok olric…dopdoluyum… Buralarda kalakaldım olric… bir o kadar durgun…Öyle bir şey işte… görüyorum ki Benimle birlikte hiçbir şey kalakalmıyor… zaman durmuyor insanlar durmuyor Rüzgar esiyor yine…sular akıyor… saat inadına tik tak…akşam oluyor… sabah oluyor… ağaçlar bir döküyor yapraklarını bir çiçek açıyor… ben hariç Hiçbir şey kalakalmıyor olric… Hüzne bulanmadan yaşanmıyor ki olric… İlk açılan yaranın bir daha kapanmayacağını… ilk kopan fırtınanın ömür boyu dinmeyeceğini… hep ilk olanın ne varsa aniden değiştirivereceğini nereden bilebilirdin ki olric… Şehirler değiştiriyorum…olric… “içimden şehirler geçiyor sen her durakda duruyor inmiyorsun”lara takılıp kalıyorum… Şehirler değişiyor olric… ben değişiyorum… değiştikçe kanıyorum… dünya da değişiyor ya… Bir… yaşanmışlıklar olduğu gibi duruyor işte… “Sen yok desen de…ay dolunay işte…” ve ben vazgeçip her şeyden hayatlardan bir gölge gibi çekiliyorum uzaklara… Ben yazdıkLarımdan; Siz anladıkLarınızdan sorumLusunuz..
|
Alıntı
|
Etiketler |
kahraman, olric, tazeoğlu |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Ayaz – Kahraman TAZEOĞLU | Vesaire | Şiir Arşivi | 0 | 12 Şubat 2015 01:51 |
İntizar – Kahraman TAZEOĞLU | Vesaire | Şiir Arşivi | 0 | 12 Şubat 2015 01:47 |
Hadi Git Yar – Kahraman TAZEOĞLU | Vesaire | Şiir Arşivi | 0 | 30 Ocak 2015 22:03 |
Araz – Kahraman TAZEOĞLU | Vesaire | Şiir Arşivi | 0 | 29 Ocak 2015 09:51 |
Söz – Kahraman TAZEOĞLU | Vesaire | Şiir Arşivi | 0 | 28 Ocak 2015 10:11 |